Masanın üzerinde bir fincan çay duruyor, evet o benim çayım. Onu içmek istiyorum. Fakat “acaba şeker koymuş olabilir miyim içine?” diye düşünüyorum. Sanıyorum ki şeker koymadım çünkü şeker koymuş olsaydım karıştırmış da olurdum ve karıştırmış olsaydım çay fincanın içinde hala dönüyor olması gerekirdi. Fakat çay, fincanın içinde çok durgun… İnce çay çöplerinden birkaç tanesi üst kısma gelmişler ama merkez etrafında dönmüyorlar. Evet, sanırım çayıma şeker atmanın zamanı gelmiş. Etrafımda insanlar bir şeyler konuşuyorlar, bazıları konuşurken yüzüme bakıyorlar. Benimle de konuşuyor olabilirler bu yüzden tetikte olmalıyım. Onlara cevap vermeliyim ama önce çayıma şeker koymalıyım ki kafamın bin beş yüz olduğu anlaşılmasın ve ortamda, takılınca kendi dünyasına ilk çekilen kişi olarak alay konusu olmayayım. Elimi uzatıp bardağı tutmak istiyorum ama bu biraz zor. Zaman öyle bir dağılmış ki; olup bitenler birkaç saniyede mi, yoksa birkaç dakikada mı gerçekleşiyor diye kurcalamaya kalksam birkaç saat geçecek. Düşünüyorum, düşünüyorum…
“Öyle değil mi kanka?!” diye bir ses duyuyorum. Bu bir soru cümlesi ve sonundaki “kanka” kelimesi iğrenç olduğu kadar da yakınlık belirtiyor. Müthiş paranoyalar içine dalıveriyorum ve ortamda kaç kişi olduğunu saymaya çalışırken bir yandan da “kim dedi bu cümleyi? Bana mı dediniz? Bana dediyseniz cümlenin başındaki öyküyü bir daha anlatır mısınız?” dermiş gibi sağa sola bakınıyorum. Elim yavaş yavaş çay fincanına doğru gidiyor ama bu defa da çayın benim olup olmadığından emin değilim. Çay fincanı tam ikimizin arasında, onun da olabilir… Bir masada oturuyorum ve yanımda biri daha var. “İkimiz” dediğim bu arkadaş. Benim ve onun tam arasında duruyor fincan. Şeker ise ona biraz daha yakın benden. Tekrar geliyor o ses; “Öyle değil mi kanka?!” Arkamdan bir el omzuma dokunuyor sesle eşzamanlı olarak. İrkiliyorum, şekeri çayı unutuveriyorum ve bir anda “Evet, öyle” diye bağırıyorum. Gülüyorlar ama bana gülmüyorlar. Neye güldüklerini bilmedikleri için gülüyorlar ama başta bir şeylere gülmüşler bu onlara yetiyor. Komik bir durum, evet… Onlar gibi kahkaha atmak istiyorum ben de ama daha çok şekerli çay içmek istediğimi hatırlıyorum. Kahkaha sesleri yankılanıyor evde… Sanırım bir evdeyiz. Tıpkı maymun dolu bir kafesten gelen çığlıkları andırıyor evden çıkan gürültü. Arada sırada cümleler duyuyorum ama cümlelerin anlamları yok. Onlar sadece bütünleşmiş sesler topluluğu… - Kanka o çay dün sabah yaptığımız kahvaltıdan kalma.!
Yorumlar
Yorum Gönder